11 Nisan 2010 Pazar

Faşizm deneyimi yaşamış milletlerin çalışkanlığı üzerine

yeditepe sözlük'te ilgili bir başlık üzerine yazdığım yazımı burada da paylaşmak istedim.

totaliter ve faşist devletlerin ortak özelliğidir. olayın sadece azim ve hırs kısmından ziyade dönemin koşulları altında icelendiğinde daha doğru varsayımlara ulaşılması mümkün olandır. şöyle ki; almaya bilindiği üzere 1. düya savaşında oldukça ağır bir antlaşma lan versailles antlaşmasına imza atmış ve büyük meblağlarda borç ödemeye mahkum edilmiştir. dönemde başka bir olay ise keynes'in parlama dönemi olup bu dönemde devletlerin ekonomik eğilimlerinde devletçiliğin büyük bir rol oynadığıdır. yine bu devletilerin dönem içerisindeki davranışlarına bakıldığında almanya, italya ve japonya'nın faşist diktatörlükler olması ve genişlemeci politikalar gütmeleridir.

almanya örneğine bakarsak 1. dünya savaşından bu kadar ağır yara almasına rağmen nerdeyse sıfırdan bir dünya devine dönüşmesinde şüphseizki devletçi kapalı ekonominin yeri büyüktür. bundan başka ulusal hedefler doğrultusunda ari bir germen ırkının yaşama alanı oluşturma ve daha sonraki genişlemeci politikalarında bu görülebilir. faşist rejimlerde birey devlet ve birey toplum arasındaki ilişkiler bireylerin önceliğinden çok kurumların ve genelleyici olarak devletin ön planda olduğu ve hakların yerini ödevlerin aldığı bir yönetimsel bütünlük göze çarpar.

yine italya'nın yapılanmasına bakarsak aynı şekilde devletin ön planda olduğu toplumun bütün sınıflarının sınıfsal ayrılıklardan ziyade ortak bir amaç için kenetlendiği ya da buna çalışıldığı bizzat mussolini'nin kendi faşizm tanımı altında rahatlıka görülebilir.

japonya'nın ise asya imparatorluğu kurması ve yine diktatörel rejimi ekonomik yapılanması hakkında bize fiir verebilir. osmanlı'nın son dönemlerinde japonya'nın bizzat tarımsal aktivitelerinin incelendiği ve örnek alındığı bilinmektedir. 2. dünya savaşı öncesinde ve sırasında oratay çıkan bu gücün temelleri asında çok öncesine dayanmaktadır. zira jağonya'nın 1. dünya savaşı öncesinde rusya ile savaşından galip çıktığı ve dünya içerisinde sivrilen bir düç konumuna gelmesi bu durumun açıkça bir göstergesidir.

siyasal rejimlerinin ortak noktalarından başka bu gelişmeyi sağlamak için moral hedefler ve kurallar da şüphesiz ki bu gelişmenin başka bir kanıtıdır. bilindiği üzere japonya'nın asırlardan beri gelen çalışkanlıkları, almanya'nın ari ırk gazları ve italya'nın roma imparatorluğu tekrar hayata döndürme emelleri işin sosyolij boyutuna gözler önüne sermektedir diye düşünemkteyim.

aslında bunu sadece faşist diktatörlük olarak ele almak yanlıştır, zira daha genelleyici totaliter rejimlerin ekonomik aktiviteleri incelendiğinde ki buna rusya'nın 1918 sonrası ve türkiye'nin mustafa kemal'in ölümüne kadar ki süre içerisindeki ekonomik politakalarına da bakıldığında bu tür rejimlerde devletçi kapalı bir ekonomi ve kendi kendine yeterlilik amacı olduğu teşhis edilebilir.

daha da büyük bir genelleme içerisine girersek; değerli para, devletçi ekonomi, ekonomide istikrar bu ülkelerin çabul gelişmesindeki en büyük etken olarak görülebilir. bir diğer ortak noktada almanya, türkiye ve rusya'nın savaştan ağır yaralar aldığıdır. bu da tabi ki ayrı bir inceleme konusu olabilir ama savaş sonrası ülkelerin ekonomileri göz önünde bulundurulduğunda yine devletçiliğin ağır etkileri görülmektedir.



Hiç yorum yok: