6 Nisan 2012 Cuma

Şafak atar...

Şafak atar mı atmaz mı bilinmez ama bu kadar mantıksızlık içerisinde kalmaktan ziyadesi ile sıkılmış bulunmaktayım. Silah altında sivil memurluk yapmanın bünyee yarattığı sürmenajı kelimelere dökmek bir hayli zor olacak ama 3 vakte kadar onun da vakti gelecek.

Şimdilik 40...

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Bursaspor'un Şampiyonuğu ve Büyükler

buna benzer başka başlıklar olabileceği gibi göremenin ve içerik olarak sataşmaktan ziyade bir durum tespiti olması açısından açılan başlık. maçın son dakikalarındaki anons saçmalığı, stadı yakan cahil taraftarlar ve maç sonrası yapılan ezik yorumları bir kenara bırakarak; bir fenerbahçeli olarak ama daha önemlisi bir futbol aşığı olarak bursaspor'un şampiyonluğunu ve ardından daha net beliren gerçekleri konuşmak istiyorum. öncelikle şampiyonluğu terlerinin son damlasına kadar hakeden bursasporlu futbolcuları, teknik heyeti ve bütün bursaspor taraftarları tebrik ediyorum. şimdi şampiyonluk sonrası ortaya çıkan tabloya bakalım.

bursaspor'un kadrosuna bakıldığında oyuncuların yarısının alt yapıdan çıktığı farkedilecektir. daha oynamayan ama oynayanlara aday olacaklar da yolda. iki üç sene öncesine kadar küme düşmemek için oynayan bir takımın bir anda toparlanması ve şampiyon olması var ortada. 2010 şampiyonu bursaspor, 2009 da ligi 6. bitiriyor, 2008'de 13. sırada, 2007 10. sırada, 2004 mayısında küme düşüyorlar, 2005 ve 2006'da alt ligde oynuyorlar. yani sıfırdan bir takım inşa ediliyor neredeyse ve altyapı oyuncularının gelişim süreci şu andaki yaşlarına bakarsanız. her sene üstüne bir şeyler koyarak ilerleyen bir takım ve ittirici bir güç olarak 1,5 sene önce ertuğrul sağlam'ı getiriyorlar ve sonuç şampiyonluk. sağlam beşiktaş'tan karga tulumba yollanan bir hoca ve kayserispor'da yaptıkları ile adından söz ettiren bir hoca. tolunay kafkas da bunu kabul ediyor ve sağlam'ın mantığını devam ettirdiğini ifade ediyor ki bu sene saçmalamasalar ilk beşte ligi bitirebilirlerdi.

futbol endustrisinde köklü bütün kulüplere bakarsanız altyapılarının fabrika gibi çalıştığını fark edersiniz, bu çekirdek kadronun üstüne her sene bir ya da iki takviye ile 4-5 sene içerisinde bir bina inşa edilebilir. neyse konumuza dönelim; altyapı üzerine doğru yabancı transferleri ile oturaklı ve kaliteli futbol oynayan bir takım inşası söz konusu. ergic futbol hayatının başlarında juventus'da oyanayan bir adam, ivankov tecrübeli ve türkiye'de standartın üzerinde bir kaleci, batalla konusunda bir fikrim yok ama zapo'nun beşiktaş'ta oynadığını ama bir uyum sorunu ile karşılaştığı bilinemkte. en zayıf yabancısı belki de kirita, bir de iglesias var o da türk futboluna uzak bir oyuncu değil. zapo'nın kiralık olduğunu biliyoruz, 6 yabancısı var toplamda, biri kiralık kaldı 5. yani türk futbolcuların ağırlıkta olduğu bir kadrosu var. demek ki milyon avrolarla takım kurmaya gerek yok, burada üç büyüklerin hatası tarihlerinden gelen şişik egoları, ligde zar zor alınan şampiyonluklar ve avrupa'daki başarısız sonuçlar belli ediyor ki para saçarak dışarıdan alınan oyuncularla başarı ancak kısa dönemli olmakta.

galatasaray'ın eufa dönemindeki kadrosuna bakın yine altyapıdan gelen oyuncularla gelen bir başarı var. tabi ki altyapıdan oyuncularla oynamanın ve başarının gelmesi için senelere ihtiyaç var bu dediğim gibi şişik egolar ve taraftarların genelindeki yüksek beklentilerden dolayı gerçekleşmiyor. bursaspor'un şampiyonluğundan sonra umarım bir iki şey kapmışlardır büyükler.

gelen başarı sonrasında finansal tabloya bakarsak; kiralık zapo'yu saymazsak 30milyon avroluk bir takım ve anca 5-6 milyon avroluk bir bütçe söz konusu. şu anda volkan ya da sercan'ın muhtemel satışı 15-16 milyon avrodan fazla oalcaktır diye düşünüyorum, hele ki tabata'nın 8 milyon, güiza'nın 14 milyon ettiği bir yerde. ama avrupa olmazsa satılacaklarını düşünmüyorum zira şampiyon takımın oyuncuları niye fener, cimbom ya da beşiktaş'a gitsin ki... şampiyon olmanın ödülü dışında havuzdan alacakları paranın da şampiyon takımlar arasında bölünmesi durumundan ötürü düzenli bir gelirleri olacak artık.
şampiyonlar ligine direkt katılacak olmalarından dolayı yayın geliri artı katılım payı olarak 10milyon garanti. buna olası galibiyetler, maç günü satışları ve hasılatlar dahil değil. bursa'nın avrupa'dan gelecek küluplere ev sahipliği yapacağı ve ülke tanıtımı açısından kısımlar da cabası. bursaspor elindeki kadroyu koruyarak ve üstüne 1-2 oyuncu ile başarıya açlıklarını da üstlerine koyduklarında seneye de ilk üçü zorlayacak bir takım ortaya çıkabilir.

bursaspor'un şampiyonluğu diğer anadolu kulüpleri içinde bir örnek teşkil edecektir diye düşünmekteyim. ancak bu şekilde marka değeri dedikleri zımbırtı artabilir. nasıl ki yabancı liglerdeki takımlar kendi aralarındaki maçlarda da kıran kırana oynuyorlarsa bizde de bu oynamanın sonunda güzel şeyler olacağı inancındayım. bursaspor şampiyon olarak tam anlamıyla bir devrim gerçekleştirmiş oldu, hem üç büyüklere kafa tutan hem de kral çıplak diyerek gerçekleri göstermeleri konusunda bir devrime imza amtış oldular, zira aksi halde bizim üç büyükler akıllanmazlardı. herkese uygulamaları güzel bir ders oldu sonunda. umarım bursaspor'un istikrarı olur ve onun gibi bir iki takım daha yükselmeye başlar. trabzon ve kayseri'den benzer bir çıkış bekliyorum, kayseri'nin seneye ne yapacağı özellikle merak konusu teknik direktör değişikliğinden dolayı.

kalbimiz seneye bursaspor ile olacak, umarım görünürdeki 4 büyüklerin ezeli kabusu olmaya devam eder ve onların da çıtayı yükseltmeleri için bir ittirici güç olur. tekrar teşekkürler bursaspor...

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Staja alacak firma aranıyor...

Yok yok yok... Bilmem kaç yere başvuru yaptık, haziran temmuza bir şey kalmadı ve bir staj için olumlu olumsuz tek bir geri dönüş yok yok yok. Ya daha önce staj tecrübesi ya zorunlu staj; daha önce staj tecrübem olsa staj yapmam zaten ey iş veren, stajın amacı bu zaten işi öğrenmek. Bilen zaten çalışıyor. Zorunlu staj da ayrı bir olay, ya koskoca bilmem ne firmasısın 250tl'nin lafını ediyorsun. Zorunlu staj olacak ssk'yı okul verecek bunlar da beleş adam çalıştıracak. Hayır zaten para istemiyorum arkadaşım daha neyin dırdırı bu. Staj yüzünden yazımı planlayamıyorum, projeler var askıda duran.

Muhtemelen iki fotokopi ve getir götür yaptırmaya adam arıyorsunuz, bari bu kadar abartmayın. Adam gibi işi öğretecek, işleyişi gösterecek ve stajyer arayan şirket aranıyor. Başvurularınızı buradan yorum kısmına yazarak iletebilirsiniz. En kısa zaman geri döneceğim...

Madem talep arz konusunda bir sıkıntı var ortada, burayı süreç için uygun hale getirme çabalarındayım o zaman. Evet bir ilke imza attığımı sanarak, gerçekten işi öğrenmek isteyen stajyer adayına bir staj verecek şirket ilanını buradan veriyorum.

Buyrun bir de burdan yakın...


Bir Bekleyiş ve arayış içerisindeki düşünceli üniversite öğrencisi, arz ederim...



14 Nisan 2010 Çarşamba

Kuzuşimo, Mesleki İngilizce ve Okuma Tembelleri

Kuzu ile bugün okulda rastlaştık, elinde dosya içinde notlar... Ne sınavı diye soru verdim hemencecik bizim Banks and Financial Institutions sınavı arifesinde, Mesleki ingilizce diye cevap verdi. Oh dedim ne güzel bizim de öyle olsa ders, tadından yenmez. Tabi tam içeriği de bilmiyorum, meğersem sonradan öğrendim bol bol makale okumaca üstüne yazılar yazmaca, bol bol okumaca daha fazla okumaca... Bir baktım ki Foucault, Horkheimer, Adorno... Hepsi ayrı ekol, hepsi ayrı otorite... Ne güzel kız dedim, biz okumak için götü yırtıyoruz böyle şeyleri sınavlar arasında, siz bunu ders olarak görüyorsunuz. Alınan ders bizzat kişiyi gelişme götürecek nitelikte.

Bir de bizim bölüme bakıyorum, insanlar iki tutam yazıyı okumak için bin dereden su getiriyorlar, yapmadıkları naz kalmıyor. Ne için peki bu? İngilizce iktisat öğrencilerinin ingilizce makale okumama inadı. Sınavlar öncesine ezberlenen bilmem kaç tane formül ve kavram, daha sonra sorulduğunda ne olduğu ya da ne işe yaradığı dahi bilinemeyen ve nerden geldiği muamma olan on yüz bin baloncuk şey. Ezberlemek ve öğrenmek arasındaki savaş, ezber lehine gidedursun bizim öğrenciler okuma tembeli mi, okuma özürlüsü mü desem bilemedim.

"İngilizce"yi sadece CV lere koymalık ve bir pazarlama metası olarak gören güzelim bölümüm öğrencilerine buradan selam ediyorum. Sonra biz ezber yapıyoruz, biz öğrenmiyoruz, hoca öğretemiyor bik bik bik ... Her vize ya da final sonrası bu muabbet dönmekte ama kimse ağa biz de biraz farklı şeyler yapsak da farklı kaynaklardan çalışsak etsek, kendimizi hem entelektüel açıdan geliştirsek, ama yok yok yok...

Biz ki sosyal bilimlerde ekonomi öğrencileriyiz, bir sosyolojiyi, bir piskolojiyi sadece üniversiteye giriş sınavı ve kolayca geçmelik görülen seçmeliler için çalışılmaktan daha nitelikli işler için kullanmalıyız. Ekonomide tüketicilerin eğilimlerini yani insan eğilimlerini, tercihlerini anlamak ve açıklamak için bilmem hangi kitabın bilmem kaçıncı sayfasındaki arz talep eğrisinden çok daha fazlasının gerektiğini. Yeni şeyler üretmek ya da türetmek için daha fazla kaynaktan faydalanmalı, daha fazla sorup daha fazla neden diye sormalıyız.

Ya da boşverin, İngilizce bölümde Türkçe okumak ve araştırmak için götü yırtıp; İngilizce gelince hemen Türkçesi yok mu diye sorup, üşengeçlikten götümüz yosun tutup terden pişik olana kadar kendimizi geliştirmek için hiç mi hiç uğraşmayalım

Neme lazım sonra kızlarımızın göz altı torbaları mor olur da kimse almaz olanları, erkeklerimizin saçları dökülür sonra kel kalıverirler de kızlar beğenmez evde kalırlar.

Aferin size çok iyi düşünmüşsünüz...





P.S: Bir alıntı "Allah'ım yarattın bari takip et..." (sözlük camiası)

Futbol Aşkı

hakkında ne denirse densin daha fazlasıdır futbol. bir spordan çok daha fazlası... kelimelerin yetmeyeceği bir şey. sevgili kadar sevilen... bir yaşam tarzı belki de. sadece tuttuğun takımın taraftarı olmak, fanatiklik filan bunları geçiyorum, sadece futbol... ayakla topun sevişmesidir futbol, öyle hoyratça değil. önce ön sevişmeleri vardır, ufak usul dokunuşlar... ahenkle dans etmek top ile; sonra pas atmak başkasına sevişirken pozisyon değiştirir gibi ve sonra yine ve yine...

kimi zaman seksten daha zevklidir futbol; o paslar filan ayrı bir zevktir, o tribünler ayrı bir çoşkudur. bir dini ibadetten daha çok birleştirir futbol ve bir savaştan daha fazla kan akıtır kimi zaman. bir hayat felsefisidir futbol, bir yaşam biçimidir. kaç şey vardır sevgili ile görüşmemek için ya da okulu kırmak, ya da kaç kere ertesi günkü finalin mnkym dersiniz, ha söyleyin kaç şey için.

futbol bir karnavaldır; her ülkede her şehirde devam eder, hiç bitmez. kaç tiyatro eserini bu kadar dikkatli izlersiniz ki ya da operayı. her saniyesinden en çok zevki alarak ve coşarak... her şeyle ortak noktası vardır futbolun; yemek, hayat, satranç, ders, savaş... her şeyi içine alır ama her şeyden daha başkadır da.

sadece ayaktan daha fazlasıdır futbol; sadece topa vurmak değildir, beyin olmadan oynanmaz futbol. dan dun topa vurmalar değildir futbol. takım oyunudur futbol, sadece çalım değildir ve sadece 22 kişinin bir topun peşinden bir oyun olarak görmek futbolu, en büyük hakarettir ona karşı. çalım futbolu karnaval haline getirir, taraftarı ateşler, çoşkuyu arttırır.

atılan her gol doğan bir çocuk gibidir; topla sevişmenin bir meyvesidir gol. orgazmdan daha zevklidir gol sonrası atılan o çığlık. kazanmak ve kaybetmek... hiçbir şeyine bile olsa kaybetmek istemez kimse, kazanmak için yapılan o hırs başka nerede yapılır?

kitlelerin afyonu mudur bilemem, ama topa vurmaktan çok daha fazlasıdır. buraya yazılanlardan da, sadece kendi takımının maçını izlemek değildir futbol izlemek, o taraftar olmaktır, fanatik olmaktır.

futbol bambaşkadır, futbol aşığı olmaksa daha da başka.

sevgiliye ne kadar aşıksam futbola da ayrı bir aşığım.

futbol aşktır, ve o hiç bir zaman aşkınızı karşılıksız bırakmaz.

Hastalardan Öğrendiklerim

http://benbugunbunuogrendim.blogspot.com/ adresinden ulaşabileceğiniz bir site. Hoş sohbet bir doktorun muayeneye gelen hastalarla yaptığı diyalogları "böyle de bir anım olmuştu, paylaşmak istedim edasıyla" yazıyor. Çok da güzel oluyor ama, hem öğretiyor, hem güldürüyor, bazı bazı düşündürüyor. Doktorun odasından canlı yayın kıvamında, her yazı ayrı bir bölüm, her yazı ayrı bir öğretici.

Şiddetle tavsiye etmekteyim bu blogu; iddia ediyorum her okuyanın bilmediği bir yazı, yeni bir şey çıkacaktır. Eğer çıkmazsa paranızı iade ediyorum... (;

12 Nisan 2010 Pazartesi

Pisuvardaki sineğin işlevselliği

Her ne kadar Türkiye'de birkaç senedir yer alan ve daha önce başka ülkelerde de yapılan bir uygulama olasa da, insan psikolijisini helaya yansıtan tasarımın yaratıcılığı hakkında konuşmamak olmaz. Dokunsan patlayacak mesaneyi boşaltmak için en yakın pisuvara gidildiğinde- her mekanda yok ama olanlar için- çıkarıp işleme başladıktan sonra farkedilen sinek deseninin üstüne işeme eyleminin bünyede yattığı haz... Yaratıcı bir düşünce olmakla beraber yapılması ile ilgili bir iki neden var ortada.

Pisuvarda herhangi bir yabancı cisme karşı insanların tutumu. Sadece son iki üç senedir alışveriş merkezlerindeki sineklerden bahsetmiyorum. Okulda olsun halka aşık alanlarda olsun, naftalin, sakızi sigara gibi her türlü katı maddeyi vurarak eğlenmek için uğraşlarına kalıcı bir çözüm getirilmiş. İster istemez lan şunun üstüne iki sıkayım sendromu yaşıyor.

Temizlik şirketleri içinse bu bir avantaja dönüşmekte. Özellikle belirli bir nokta üstüne yoğunlaşan kullanıclardan dolayı pisuvar ve çevresini temizlemekte kullanılan malzemelerde tasarruf sağlanmış. "İşletmeciler, yerli ve yabancı turistlere yenilikler sunabilmek için adeta birbiriyle yarışırken, bodrum turgutreis'te bulunan yasmin resort otel yetkilileri geçtiğimiz sezon tasarruf amaçlı bir uygulama başlattı. mizahi yönden müşterilerin ilgisini çeken bu uygulama aynı zamanda bir sezon boyunca temizlik malzemesi kullanımından %30 ile %40 arasında tasarruf sağlıyor." Biraz googlelayınca farklı bir kaç kaynaktan bu haberin devamına ulaşmak mümkün eski bir haber sayılır zaten. Neyse konumuza dönelim...

Bu uygulamanın psikolojik ve tasarruf kısımlarını saymazsak erkeklerin bilinçaltında şiddete ne kadar meyilli olduklarını da tespit etme imkanına erişebiliriz. özellikle ülkemizde silah ve ilgili olan şeylere yatkınlık, bununla beraber hedefi vurma konusundaki üstün uğraşlarımız buna kanıt. Pisuvardaki sinek ya da bugünlerde kale ve top uygulaması ile her seferinde hedefi vurarak, sağlam bir atıcı olma hazzını tatmaya çalışmak işeyen kişiye fazladan bir zevk vermekte.

Bence o sinekleri pisuvar kullanıcılarını denek olarak kullanmak için koydular oraya. Yaptıkları psikolojik deneyler için çişe giden masum vatandaşı hedef seçmişler. Habersiz bir halde işerken önemli deneylere kobay olunuyor, hakkınızı arayın ey pisuvar severler; kendinizi kullandırtmayın.