29 Mart 2010 Pazartesi

Uluslararası İlişkiler Ders Notu- Evolution of International Society

International society Türkçesi itibari ile uluslararası toplum olsa da, konu olarak anlatılan uluslararası ilişkilerin(uluslar arası ilişkileri IR olarak kullanacağım) tarihsel devinimini anlatmak için kullanılmaktadır. Bu devinimin 1648 Westphelia Antlaşması ile başladığı kabul edilmektedir. Antik Yunan döneminden itibaren egemenlik, güç gibi kavramlar IR içerisinde yer alsa da, devlet kavramının ve devletler arası ilişkilerin yer almasının bu zamana dayandığı görüşünde birleşilmektedir. Ders notlarında Chapter2 olarak geçen kısım sayfa38 şöyle bir ibare yer almakta; "it is important to emphize, then, that ancient Greece was not a state: the Greeks referred to themselves as Hellenes. Hellenic international society consisted of city states which were more or less independent of each other but shared a common culture what was essential to their cohesion as an international society." Antik yunan dönemi ilişkileri için Thucydides ve Melian Diyalogue araştırılabilir. Melian Diyalogue geçen seneki yazılarımda var isteyen olursa bakabilir.

Buradan sonra IR gelişim süreci Italya'daki Rönesans hareketlerine geçmekte. Burada İtalya bölgesinde Venedik, Floransa, Milan ve Papa şehirleri olarak geçen ufak şehir devletleri ilişkileri var. Bu dönemde adı sıkça geçen Machiavelli ve eseri olan "Prens- Il Principe" var. Machiavelli IR sürecinde Realist görüşleri ile ses getiren dönemin önemli isimlerinden. İtalya'nın birleşmesini(unification of Italy) isteyen Machiavelli, Il Principe adlı eserinde devlet yönetiminde yer alan hükümdarın nasıl niteliklere sahip olması gerektiğinden bahsediyor. Bununla ilgili bir yazı yine geçen seneki kayıtlarımda var, bulabilirsiniz.

Westphelia Antlaşması ile ilgili bilgiyi yine Chapter2'de 42 ve 43'te bulabilirsiniz. Westphelia Antlaşması ile ortaya çıkan bir kavram "balance of power" ve evolution of int. society sürecinde çoğu yerde karımıza çıkıyor. Ve tabi olmazsa olmaz "sovereignity" yani egemenlik kavramı.

Fransız İhtilali sonrası milliyetçilik akımı ve hemen sonrasındaki Napoleon döneminde Fransa'nın Avrupa'daki ilerleyişi sırasında tekrar "balance of power" süreci işliyor. Napoleon'un yenilgisi ardından yapılan Viyana Kongresi'nde yine bozulan Avrupa haritasındaki güç dengeleri belirlenmekte.

1.Dünya Savaşı arifesinde tekrar güç dengesi durumu söz konusu. İttifak ve İtilaf Dev. arasındaki kutuplaşma buna örnek ve tabi yine bu süreçte ortaya çıkan bir realizm kavramı söz konusu. 1.Dünya Savaş'ından sonra 2. Dünya Savaşı'na kadar olan süreçte idealizm kavramı var.

2. Dünya Savaşı öncesinde özellikle 20'ler sonu ve 30'lar süresince realist akımları görüyoruz. Sonrasında Soğuk Savaş döneminde kutuplaşma kavramı orataya çıkıyor. Diğer ünitelerde bu yazı içerisinde geçen kavramların neler olduklarını göreceğiz.

Erken bir veda

Ayrılık yazılarından hiç haz etmedim zaten bugüne kadar. Fazla yapmacık gelir, ah canım kuşum bi' tanem çok özledim seni vb... diye sürüverir yazışmalar. Lakin bu seferki acılı ve fazla yakın. Normal bir ayrılık değil tabi ki asker uğurlaması ya da yüksek lisans için uzakta kalmak gibi. Bu seferki tam bir ayrılık, bir ölüm...

Bölümde her gördüğümde mutlu olduğum kişilerden biriydi. Çok sık gelmezdi, ama geldiğinde de mutlu ederdi. Hep bir gülümseme hali söz konusu olurdu o varken, teneffüslerde ek1 önü sigara keyfi, sınav öncesi ne olacak halimiz tripleri, sınav sonrası yine mi kaçtı bakışları...

Kapı gibi derler ya öyle bir delikanlı kanatlanıp uçtu bu dünyadan. Hani derler ya " artık bize gökyüzünden bakıyor, yıldızlarla beraber" diye, Erol da oralarda bir yerlerde olmalı, bize uzaktan gülümsemeli. Elinde gitarı ile bizlere bir parça yollayacak gittiği yerden.

Klişeler vardır Allah sevdiklerini yanına erken alır, demek ki çok seviyordu Erol'u yanına çekiverdi bizim aramızdan. İçinin saflığı yüzüne vuranlardandı, o cüsseye rağmen. Sınav öncesi en rahat ve neşeli tavrı ile " naptın abi bakabildin mi" sorularını, ek önü sigara muhabbetlerini, boynuna dolandırdığın atkını ve en önemlisi o sıcak gülümsemeni unutmayacağım.

Mezuniyeti erken verdin hayattan ama masterını oradan yapacaksın melekler üzerine anlaşılan. Mekanın cennet olsun, güzel insan.

Güzel uyu yattığın yerde...

21 Mart 2010 Pazar

Türk Dış Politikası Ders Notu- Ek bilgi

Bir alt yazımda Bağlantısızlar ve Türkiye arasındaki ilişkileri açıklarken muhtelif kaynaklarda bağlantısızlık ile tarafsızlık politikaarını aynı anlamda kullanıldığını fark ettim. Basit ama önemli bir fark olduğunu düşündüğüm için bir takım kavramları paylaşmak istemekteyim; zira karıştırılmaya açık iki kavram durumundalar. Tarafsızlık genel anlamda, savaş sırasında savaş dışı kalma ve çatışan taraflara askeri kolaylıklar sağlamama durumudur. Örnek olarak ABD'nin 1. ve 2. Dünya Savaşlarından önce beyan ettiği tarafsız olma durumudur. Savaş sırasında, savaş dahili olan tüm ülklere aynı mesafede kalma esasına dayanmaktadır. Yine Türkiye'den vereceğimiz örnekte 2. DÜnya Savaşı'nda Türk dış politikası tarafsızlık ilkesin bağlı bir yaklaşımdır ve Mart 1941'de Sovyetler ile, Haziran 1941'de ise Almanya arasında karşılıklı bir saldırmazlık deklarasyonu yayınlanmıştır. 1941 Haziran sonunda Almanya'nın Sovyetlere saldırması ile birlikte Türkiye tarafsızlığını açıklamıştır.

Bağlantısızlık ise önceki yazının girişinde belirttiğim üzere 2. Düny Savaşı sonrası kutuplaşmaların yaşandığı Dünya arenasında, bu ideolojik bloklaşmanın uzanğında kalaya çalışan ve 3. dünya ülkelerinin temelini attığı bir yapılanmadır. Bağlantısızlık yerine kullanılan nötralizm kavramından ötürü tarafsızlık ile karıştırılması olası olabilir ama İngilizce terminolojiye bakıldığında tarafsızlık-neutrality ve bağlantısızlık- nonalignment olarak belirtilmektedir.

Bu iki farkın ayrımı konu ile ilgili detaylı bilgi edinmek isteyen arkadaşlara yardımcı olacaktır düşüncesindeyim.

Türk Dış Politikası Ders Notu- Bağlantısızlar ve Türkiye

BAĞLANTISIZLIK HAREKETİ VE BAĞLANTISIZLAR-TÜRKİYE İLİŞKLERİ

Türkiye’nin bağlantısız ülkeler ile ilişkilerini açıklamaya başlamadan önce, bağlantısızlık ve bağlantısız ülkeler ile ilgili bir ön bilgi vermemiz yararlıdır. Bağlantısızlık 2. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan bir dış politika terimidir. 2. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan “Soğuk Savaş gerilim ortamının bir ürünü” (Arı,271) olarak belirmiştir. “Çatışan blokların dışında kalma ve ittifaklarda yer almama arzusunun bir sonucu olan bağıntısızlık aynı zamanda uluslar arası ilişkilerde mümkün olduğu kadar bağımsız davranabilme isteğini de yansıtmaktadır” (Arı,271). Bağlantısızlık hareketi içerisinde yer alan ülkelerin ortak özelliği, bağımsızlıklarını yeni kazanmış ya da kazanmak üzere olan ülkelerin yer aldığı bir yapılanma olmalarıdır. Zira bu ülkeler günümüze 3. Dünya ülkeleri olarak tanımlanmaktadırlar. 1. Dünya yani Amerika ve müttefikleri ile 2. Dünya yani Sovyet Rusya ve müttefiklerine bir alternatif olarak 3. Dünya ülkeleri yer almaktadır. “Bu devletler açısından bağlantısızlık bağımsızlık anlamına gelmekteydi. Çoğu sömürgelikten yeni kurtulmuş olan bu devletler böylece dış politikada olduğu gibi iç politikada da daha bağımsız politikalar izleyebileceklerini düşünmekteydiler” (Arı,271). Bağlantısızlık hareketi içerisinde yer alan ülkeler başlangıç itibari ile Afrika ve Asya ülkelerinden oluşmaktadır. Çeşitli kaynaklarda durumdan ötürü bu harekete “Asya Afrika ülkelerinin bağımsızlık hareketi” tanımlaması yapılmaktadır. Bağlantısızlık hareketi ile ilgimizi çeken son özellik bu ülkelerin heterojen devlet yapıları ile ilgilidir; bu harekete bağlı olan ülkelerin çoğunun yönetim biçimleri farklılıklar göstermektedir ve bu da hareketin dış politika sahnesinde çok da ses bulamamasında etken olmuştur. Bağlantısızlar ile ilgi olarak kaşımıza sıkça gelmesi muhtemel bir terim; non-aligment ve non aligned countires: NAC’dır.

Bağlantısızlık(non-aligment) hareketi içerisinde bilmemiz gereken isimler ise; Nehru, Nasır, Chou En Lai ve Tito’dur. Chou En Lai Çin Halk Cumhuriyeti başbakanı, Tito Yugoslavya devlet başkanı, Nehru Hindistan başbakanı, Nasır ise dönemin Mısır cumhurbaşkanıdır. Bağlantısızlar Hareketinin tarihini; “1955 Nisanında Endonezya’nın Bandung kentinde toplanan ve 29 ülkeden çoğunluğunun Asya ülkelerini oluşturduğu, Afrika’dan ise çok az sayıda ülkenin katıldığı konferans Yugoslavya, Hindistan ve Mısır’ın önderlik ettiği geniş bir bağlantısız ülkeler grubunun oluşmasına varan gelişmelerin başlangıç noktasını oluşturmuştur” (Arı,273).

TÜRKİYE VE BAĞLANTISIZLAR

Türkiye’nin bağlantısızlar ile ilişkileri de hareketin başlaması ile beraber başlamış ama Türkiye’nin kendi iradesinden ziyade ABD’nin güdülemesi itibariyle ortaya çıkmış ve Batı yanlısı Türkiye politikaları ilerleyen süreçte Türkiye’nin bu devletlerle olan ilişkilerinin bozulmasına özellikle Kıbrıs sorununda başını ağrıtmıştır. Bandung konferansına katılan ülkeler içerisinde Komünist Çin ve Vietnam ile Batı yanlısı ve NATO üyesi Türkiye vardır. Soğuk savaş sürecinde Türkiye’nin dış politikası konferansa katılan diğer ülkelerden farklı bir konumda olmasına nedendir. 18-24 Nisan 1955 tarihler arasında gerçekleşen Bandung konferansında Fatin Rüştü Zorlu ve Nehru arasındaki söz düellosu ve yine bu dönemde Mısır ile ilişkilerin bozulması Bağlantısızları Türkiye’den soğutmuştur. Türkiye’nin bağlantısızlar ile ilişkilerini daha iyi anlamak için biraz daha geriye giderek bildiklerimizi tazeleyelim.

Bilindiği üzere Türkiye 2. Dünya Savaşı sürecinde tarafsızlık politikasını benimsemeye çalışmış, bu süre zarfında da hem Sovyet hem de Batılı ülkelerin tepkisine maruz kalmış ve ikili oynamanın risklerini fazlasıyla hissetmiştir. “Türkiye’nin savaşa girmesinin bir değer ifade etmek için çok geç” (Oran, 470) olmasından ötürü batılı ülkelerin Türkiye’yi dışlama politikası Türkiye’yi korkutmuştur. Nitekim Sovyet rejiminin 2. Dünya Savaşı’nda Alman ilerleyişini durdurulması ve karşı saldırı sonrasındaki üstünlüklerini de göz ününde bulundurduklarında Türkiye ile iyi ilişkilerin artık bir önemi olmadığını görmüş ve aba altından soba göstermekten çekinmemişlerdir. Savaş sonrasındaki Sovyet Rusya gücünün etkisi Türkiye tarafında fazlasıyla yankı bulmuştu. “Sovyet tavırlarından endişeye kapılan Türkiye kuzey komşusundan algıladığı tehdidi Batılı güçlerin, Özellikle ABD’nin desteğini elde ederek karşılama yoluna gidecektir” (Oran,475). ABD’nin de 2. Dünya Savaşı’ndan sonra artan Sovyet ve komünizm tehdidinden ötürü Türkiye’yi Ortadoğu’da bir tampon bölge olarak kullanması ve içine giremediği Bağlantısızları denetleyecek bir ülke olmasını istemesi Türkiye- Bağlantısızlar arası ilişkilerde rol oynamaktadır. Türkiye’nin Kore Savaşı sonrası NATO üyeliği ve Dönemin Menderes Hükümeti’nin ABD yanlısı politikaları ile Menderes’in McCartycilik tarzındaki fanatik komünizm düşmanlığı durumu daha net gözler önüne sermektedir.

1955 Bandung Konferansı’nda bulunmasının nedeni şüphesiz ki kendi rızalarından ziyade ABD’nin kontrol amaçlı eğilimleridir. Türkiye’nin 1955 Bandung Konferansı’nda Batı savunuculuğunu yapması, zaten bağımsızlıklarını henüz kazanmış üye ülkelerin tepkisini çekmiştir. Baskın Oran’ın bu durum hakkındaki yorumu şöyledir; “Türkiye’nin Bandung’da yaptığı ciddi hata, doğmakta olan Üçüncü Dünya’yı toptan aleyhine çevirmişti. Bunun olumsuz etkisi özellikle BM’deki Kıbrıs sorununda görüldü. Zaten bu ülkelerin her birinin azınlık sorunları bulunduğu için Kıbrıs’ta azınlık durumunda gördükleri Türk cemaatine yakın politika izlememeleri doğaldı, bir de ilke olarak Türkiye’ye karşıt duruma geldiler” (Oran,677). Bandung Konferası’nda Türkiye’nin yeri Lütfü Akdoğan tarafından da şöyle ifade edilmektedir; “Amerika, İngiltere ve Rus hegemonyasından bütün milletlerin kurtarılması lazımdır. Daha önceki bir konuşmamda 18-24 Nisan 1955 tarihlerindeki Bandung Konferansı’nda bu konuda Türk Dışişleri Bakanı’nın (Fatin Rüştü Zorlu) İngiltere ve Amerika’yı nasıl savunduğunu ve onların nasıl avukatlığını yaptığını size anlatmıştım. O Konferans’ta Makarios da koridorlarda adeta bir mahalle kavgası estirdi. Ve Türkiye de, o konferansı baltalamak için birçok ülkeye baskı yaptı. Türkiye, İngiltere ve Amerika’nın yapamadığını çok iyi bir şekilde başardı”. Bandung Konferansı’nda Türkiye’nin İngiltere ve Amerika’yı savunuculuğunu yapması ve antiemperyalist söylemlerin yoğunlukta olduğu bu toplantıyı etkisiz kılmaya çalışması, bağlantısızlar hareketi üyesi ülkeler gözünde, Türkiye’yi kapitalist dünyanın savunucusu durumuna düşürmüştü.

Türkiye’nin Bandung Konferansı’nda gösterdiği tutum Kıbrıs sorunu sırasında, BM toplantılarında konuşulurken başını ağrıtacaktır. Kıbrıs sorununda adı geçecek Makarios’un Türk hükümetine göre çok daha ılımlı olan tutumu BM arenasında Kıbrıs konusunda Bağlantısız ülkelerin desteğini alacaktır. Türkiye’nin batılı devletlerin sözlüğünü yapmış olması daha sonra bizzat Bandung Konferansı’nın olaylı adamı Fatin Rüştü Zorlu tarafından şu sözlerle kesinlik kazanmıştır; “ Bize düşen vazife vazıhtır. Biz kendi politikamızı, kendi görüşümüzü önce kendimiz savunacağız. Biz oraya son dakikada gittik. Bu iştiraki müttefiklerimiz çok arzu ettiler, aman gidin dediler, siz gitmediğiniz takdirde fena olacak dediler” (Gönlübol, 286).

Türkiye’nin bağlantısız ülkelerle olan ilişkilerini bitirmeden önce, kişisel bir tespit yapmak istiyorum. Türkiye’nin 1945 sonrası dış politikasındaki tavırlarında bir güvensizlik ve tutunacak bir dal arayışı mevcuttur. İç politikadaki tutarsızlık ve çalkantıları dış politikada ABD yanlısı tutumu ile kapatmaya çalışan hükümet politikaları. Türkiye’nin daha sonraki yıllarda özellikle Ortadoğu ve 3. Dünya ülkeleri ile ilişkilerini olumsuz yönde etkilemiş ve jeopolitik durumundan faydalanamamıştır. Özellikle Kurtuluş Savaşı sonrasında Mustafa Kemal’in Batılı emperyalist devletler karşısındaki dik başlı tavrı, sonraki yıllarda birçok devlet için örnek teşkil etmiş, fakat Türkiye’nin bu imajı özellikle Bandung Konferansı’ndaki tutumu ile büyük yara almıştır. Zira Dönemin Türk hükümetinin konferanstaki tutumu Türkiye’nin bağımsızlık yolundaki mücadelesi karşısında ironik bir durum teşkil etmektedir.

KAYNAKÇA
Baskın ORAN. Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaş’ından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar. İletişim Yayınları. 2009.
Tayyar ARI. Uluslar arası İlişkiler ve Dış Politika. MKM Yayıncılık. 2008.
Mehmet GÖNLÜBOL. Olaylarla Türk Dış Politikası 1919-1973. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları.1974.