Sınavda çıkmayabilir ama elim değmişken yazayım dedim. Büyük küçük harf ayrımı yapmadım, zira ilk önce sözlükte yazdım, yazımlara takılmayın.
türkiye'de cumhuriyet döneminden beri sadece din ve devlet işlerinin birbirinden ayrımı değil aynı zamanda devletin din üstünde otoriter bir yönetimi olması durumu söz konudur. erik jan zürcher modernleşen türkiye nin tarihi adlı kitabında konu hakkında güzel tespitlerde bulunmaktadır. zamanında ilgimi çeken yerleri burada paylaşmak istemekteyim. "kemalist reformların en karakteristik unsuru olan laiklik hamlesinde üç faaliyet alanı ayırt edilebilir. ilki, devleti, eğitimi ve hukuku laikleştirmek, yani ulemaya, kurumlaşmış islam'ın geleneksel kalelerine saldırmaktı. ikincisi, dinsel simgelerin üstüne gitmek ve bunların yerine avrupa uygarlığının simgelerini koymaktı. üçüncüsü toplumsal yaşamı laikleştirmek ve gerektiğinde popüler islam'ın üstüne gitmekti.(zurcher, 276)" paragrafta dine karşı laiklik altında yürütülen bir savaşın olduğu net şekilde gözler önünde olmasına karşın, bunu din düşmanlığına yormak ufak çaplı bir hataya neden olur. osmanlı devleti 700 küsür sene özellikle teokratik monarşi ile yönetilirken kısa zaman içerisinde tebaa ve biat kavramlarından yurttaş olma bilincine gidilmesi söz konusudur. bu hususta kalıplaşmış düzeni yıkmak amacı ile sarfedilen yolda en büyük engel din olarak göze çarpmaktadır.
yine kitapta gidecek olursak "1924 yılı, kutsal şeyhülislamlık makamının ve şeriye ve evkaf vekaleti'nin kaldırılmasına da sahne oldu. bu vekaletin yerine, diyanet işleri reisliği ile evkaf umum müdürlüğü kuruldu. her ikisi de doğrudan başbakanlığa bağlanmıştı. bu müdürlüklerin krurulmuş olması, kemalist laiklik anlayışının devletle dinin tamamen ayrılması anlana gelmediği, daha çok, devletin din üzerindeki denetimini ilan ettiğini açıkça göstermektedir.(zurcher, 277)" bakıldığında bunun da altında yatan sebep hilafetin kaldırılması sürecinde bir köprü vazifesinde olması görülebilir, yine bundan başka "1924 anayasası'nda islam'ın devlet dini olarak belirtilmesidir, eski osmanlı anayasası ise devlet dinine hiç değinmiyordu" osmanlı altında çok farklı etnik ve inanç gruplarının da bunun bir sonucu olması söylenebilse de, dinin osmanlı devleti döneminde günlük yaşamın bir parçası haline gelmesinin de bunun üzerinde bir etkisi olsa gerektir.
kılık kıyafet konusunda laikliğin fes ve sarık gibi geleneksel başlıkların kaldırılması ve sadece camideki ibadet görevlileri tarafından giyilmesine izin verilmesi toplumsal alandaki din etkisinin kırılması yönünde planlandığına işarettir. zurcher bu konu hakkında şöyle yazmaktadır, " atatürk'ün kendi sözlerinde, dinsel kılık kıyafetin yasaklanması gibi tedbirlerin, toplumu laikleştirme arzusu kadar, otoritenin gözle görünür her tür sergileniş şeklinin, devletin tekelinde olduğunu iddia etme arzusundan da kaynaklanmış olduğu açıkça anlaşılıyor.(zurcher, 278)"
kemalist deverim olarak tanımlanan köklü değişimin halk değil de bürokrat tabanlı olması da laiklik kavramının bu kadar sert uygulanmasına neden olmuştur. devrim kavramının toplumsal ve ekonomik kaynakların hızlı bir biçimde toplumun genelini yararına değişmesi olarak nitelendirildiğinde bunun halk için ne kadar yararlı olup olmadığı ayrı bir araştırma konusu niteliği taşır.
yine laiklik kavramının bu denli sert biçimde uygulanmasının bir sebebi de demokrasiye geçiş sürecinde cemaat ve tarikatların etkisini kırmak olarak gösterilebilir. günümüzde bile demokratik seçimlerde antidemokratik bir şekilde tarikatların ve aşiretlerin seçimlerdeki etkinliği tartışmalara konu olmaktadır, o dönem için bu durumu incelersek durum daha da hayatidir. tabi laiklik baz alınarak yapılan bu resmi değişimler ve hükümetin kendi ile dini siyasallaştırması daha sonraki süreçte de dinin bir muhalefet aracı olarak kullanılmasının önünü açmıştır. yine zurcher'in tespiti çok yerindedir; "kemalistlerin popüler dine sırt çevirerek, kendileriyle halk kitlesi arasındaki bağları kestikleri de söylenebilir.(zurcher, 284)"
ve yine ne acıdır ki, atatürk'ten sonra inönü dönemindeki demokratikleşme sürecinde, chp içerisindeki muahlif isimlerinden başta adnan menderes, fuat köprülü ve refik koraltan'ın partiden ihraç edilmeleri ve celal bayar'ın istifası sonrasında "dörtler" olarak da bilinen bu grubun başo çektiği demokrat parti seçimlerde said-i nursi'yi seçim propogandası olarak kullanması ve yine demokrat parti ile chp arasında bu dönemde -ekonomik ve siyasi açıdan- pek fark bulunmaması da, dinin siyasi emeller doğrultusunda kullanılması, laiklik kavramının içinin nasıl boşaltığının acı bir örneğidir.
atatürk'ün ölümüne kadar olan süreçteki din üzerinde baskıcılığın yerini din üzerinden seçimlerde rant sağlama çabalarına bırakması, o zamanlardan beri mustafa kemal atatürk'ün kemiklerini sızlatmaya yeter de artar bile diyebilir. son olarak yine laiklik kavramının içini boşaltmaya örnek chp genel başkanı deniz baykal'ın aleviler üzerinden oylara nemanlanması da günümüzde "altı ok" un ne durumda olduğunun göstergesi.
durumun kısa bir özetini yapacak olursak ozan örmeci'nin türk siyasal tarihi kitabındaki tespiti yerindedir; "kemalist devrim yalnızca 22 yıllık bir sürede ve sınırlı ölçekte gerçekleştirilebilmiş ve türk toplumu çağdaş uygarlık yolunda tam anlamıyla dönüştürülememiştir. bu nedenle laiklik ve kürt sorunlarında gerekli ara çözüm formülleri yetersiz tecrübe ve devletin halka uzaklığı nedeni ile üretilememiş ve devrim merkezden çevreye doğru bir şekilde ve tam anlamıyla aktarılamamıştır.(örmeci, 64)"
kemalist devrim kavramının altyapısını oluşturan laikliğin atatürk ile beraber tam anlamı ile öldüğünü söylemek pek de yanlış bir tespit olmayacaktır düşüncesindeyim.
kaynaklar:
erik jan zurcher, modenleşen türkiye'nin tarihi, 2009, iletişim yayınları
ozan örmeci, türk siyasal tarihi, 2008, güncel yayıncılık
Telefon dolandırıcılığı
4 hafta önce